YAZILAR

Bir gönül seferi: Hac

Kutlu bir seferdir Hac. Nice seferler düzenler insan, ancak Hac gibi değildir hiç biri. Çünkü davet eden Allah tır, davete icabet eden ise kuludur. Ev sahibi Mevlasıdır kulu ise misafiridir Beytullah da. Ne güzel bir misafirliktir ki Rabbül âleminin davetine icabet edilerek gelinmiştir o mübarek beldelere.
Arınır benliğinden, kininden, nefretinden bu kutlu ziyaretle kul. Beyazın masumiyeti ile sarılır ihrama hacı adayı. Bırakır kendini rahmet rüzgârına.
Dünyaya nasıl geldi ise tüm makam ve mevkiden sıyrılmış bir halde, sadece insan olma hüviyeti ile adım atar bu sefere, rahmetini umarak rahmeti sonsuz Mevla’dan.
Nice zaman gözlemiştir bu seferi. Dua dua yalvarmıştır Mevlasına nasip olsun diye. Daha gitmeden yanmıştır o mübarek beldelere kavuşmanın aşkıyla. Bir tarafta Allahın beytim (evim) dediği Kâbe, diğer yerde ise Habibim dediği Aleyhissalatu vesselam Efendimizin mübarek Medinesi. Nice gönül ehli hak âşıklarının topraklarını gözlerine sürme olsun diye çekebileceği mübarek beldeler.

İlkinde bir heyecan başlar. Lebbeyk nidalarıyla heyecan hep tazedir hacı adayında. Davet eden Rabbine “Buyur Rabbim emret. Emrine amadeyim “ deyip gönlüyle tasdik ettiği ahdini, diliyle de ikrar eder kim bilir kaç defa. Hayal ettiği yola revan olduğunda, her şey ama her şey geride kalmış sanki lahuti bir el başka bir âlem çekmiştir onu. Artık ne çocuk, ne ev ne de bir başka şey meşgul etmez onu. Kâbe ile buluşma hülyalarına salar yol boyu kendini. Ne var ki bitmez gelir bir türlü yol. “Acaba nasip olur mu” der kendi kendine.

Kâbe ye varmak, ona yüz sürmek. Sarılıp eteklerine Kâbe’nin, kendine ağlamak, Rabbe kul olamadığına yanarak af dilemek, Onun davet ettiği haremde ona yakın olmanın yollarını aramak, gerçek makam olan kulluğunu tatmak, bunca zaman kilitli gönlünü açıp ta şerh edebilmek Kâbe’nin Rabbine.

Kâbe tevhide açılan bir mana, Rabbin emrine amade olmaya ait bir nişane, müminler için bir sürur(sevinç) kaynağı, rahmet membaı, affın ve duaların kabule karin (yakın) olduğu cazibe merkezi.

Nice taş kesilmiş kalplere bir vicdan enginliği yaşatacak mübarek mekân.

Kâbe; kendisini görür görmez gözlerinizden akacak yaşlarla o ana kadar tatmadığınız bir şefkati hissetidir size. Ona yakın olma, dokunma onun hariminde o huzuru daim hissetme onun ziyaretçileri için ne büyük devlettir. Bunca kişi arasından ona yakınlık öyle bir sevdaya dönüşür ki ona dokunma duygusu ile kilitlenirsiniz ve bu samimi arzunuz birde bakarsınız ki sizi onun yanı başına çekmiştir bile. Ellerinizle Kâbe’nin duvarına dokunabilme bahtiyarlı ile elektriğe çarpılmış gibi bir duygu seli sizi alır bir başka âleme taşır adeta. Bu hal başka bir haldir.

Ağlarsınız sadece ağlarsınız…

Çevrenizde tavaf adeta durmuştur. Siz ve Kâbe kalmıştır sadece sanki. Hayatınızda nice şeylere ağlamış, gözyaşı dökmüşsünüzdür, hâlbuki bu ağlayışta bilmediğiniz bir nağme, bilmediğiniz bir duygu adeta sizi üflenmiş gibidir. İstidat değil bu sadece o mübarek beldede bulunmanın bir avansıdır bu hal. Bitmesin bu an denir, nedametin, sevincin, mahzun olma halinin, bir vuslata erme durumunun birlikte yaşandığı bir haldir bu. Geçte olsa kavuşulmuş bir dostla kucaklaşma, yıllarca süren ayrılık hasretinin vuslata dönme esnasında yaşanan sevinç anlarıdır Kâbe ile yakalanılan bu mübarek zamanlar.

Şahitlik edersiniz tevhide ve şahit olur sizin şahitliğinize Kâbe. Ümit eldir ki o şahitliği mahkemeyi kübrada da yapsın. Onu ziyaretle şereflenen kulları şahitliği ile tasdik etsin. Gelemediği halde gönlü orda kalıp için için yananlara da Mevla’mız en kısa zamanda nasip etsin. Kabe aşkına oralara yüz süren hak aşıkları hürmetine bizleri de imdat eyleyip O mübarek beldelerde edilen dualara bizimde dualarımızı dahil edip kabul eylesin.

Halil Yıldırım 

12 EKİM 2013

Tasarım: mbirgin