YAZILAR
Aşk Çıkmazı
Delice tutulursunuz bazen birilerine sessizce ve kendince. Kalp otağınıza demirleyen şeyin ne olduğundan ziyade sizin ona bakışınız onu gönlünüzün merkezine çoktan taşımıştır bile.
Her şey zıddıyla bilinir kaidesince soğuk sıcak için bir ölçü, eksi artının anlaşılmasında ve işlevinin devamı adına bir mikyas, kötülük ise iyilik kavramının ne kadar mühim bir hakikat olduğuna işaretçidir, çoğu kere.
Tutku ile bağlanılan, uğruna fedakârlıkların en alasının yapılacağı mahbublar, kalp balansının ayarlanmasında sizi başka dünyalara davet eden o maşuklar, sizi hayata bağlayacak vesile iken karşılık vermediklerinde en büyük düşmana dahi dönüşebilmektedirler. Beklenti edalı her sevgide ya hayatınızın en büyük idolünü beslersiniz gönlünüzde, ya da en büyük hasmınızı yetiştirirsiniz farkına varmadan. Bir zamanlar duacı iken ona, bir süre sonra bedduanın yeni adresini dönüşüverir zamanla. Baktığı, duyduğu tattığı her şeyde ona ait izleri yakalama gayreti bir anda ondan uzaklaşma adına çabaya dönüşebiliyor ne yazık ki...
Zeliha kendi sarayında büyüyen Hazreti Yusuf’a ilk zamanlar hayranlık duyarken; zaman geçtikçe de onun ahlakına, edebine, dürüstlüğüne meftun oluyor. Ne var ki bu hayranlık bir şekilde tarif edemediği bir aşka inkılâp ediyor. Karşı koyamadığı bir akışa bıraktığı gönlünü her geçen gün Hazreti Yusuf’a kaptırıyor ve bir çıkmaza gittiğini düşünüyor. İçindeki fırtınalara karşılık bulamadıkça ihtiras ateşi onu, masum aşkını intikama götürdüğünü fark etmiyordu bekli de. Canını verebileceği kadar ulvi gördüğü bir canı, ne enteresan ki almak için oyunlar tasarladı, bıkmadan usanmadan.
Kuran “kıssaların en güzeli” diye tabir eder, Hazreti Yusuf’un kıssasını. Bir zaman hayranlık duyup onu aziz bildiği Yusuf, aşkına karşılık vermediği için Zeliha’nın en büyük hasmına dönüşüverdi. Hazreti Yusuf’u hapishanelere atarak, türlü türlü işkencelere tabi tutarak aşkına belki de girizgah aradı mayınlı tarlalarda. Nafile çırpınışlar Zelihayı, Hazreti Yusuf’a yakın etmenden öte daha da uzak kıldı. Kim bilir Zeliha aşktan uzaklaştığını düşündükçe ilahi kudret onu gerçek aşka hazırlıyordu. Yüreğe çalınan bir aşk mayası eğer yaktıysa yüreği, kalır mı oracıkta karşılık görmese de sevdiğinden. Kalmadı nitekim. Öteler ötesinden gelen ilahi esintilere açıldı kalp. Hakiki sahibine ve gerçek mahbubuna.
Eridi bitap düştü, Hazreti Yusuf’un tavrından Zeliha ama yanmadan olmazdı ki. Ve ocaklar gibi yandıda artık yakmadı Yusuf’un aşkı onu. Yananlar artık yanmazdı. Çünkü yanılması gereken kaynak ona ilham edilmişti. Ballar balını bulmuş başka kovanlara iltifat edemezdi artık.
Aslında Hazreti Yusuf ve Zeliha meselesi değil sadece bu kıssada geçen hadise.
Hoyratça yaşanan her şey de olduğu gibi sevgiler de hoyratça harcanabiliyor. Yaşanan onca duygunun tahlili bile çözümsüz denklemlere eşdeğer olmuş gibi. Sevgi nasıl olur da kine dönüşür. Sahiplenilemeyen ya da kabul görmediğini düşündüğümüz ulvi bir duygunun nasılda başka bir anlama bürünüverdiğine şahit olmuşuzdur belki de. Emaneten verilen bu halis duyguya kullanım koşularını bilmeden harcadığımız için virüs bulaştırıyoruz belkide. Gönle vurulması gereken aşk mühürü ile aşkın bir dili olmalı iken dosya transferleri ile bulaşan hastalıklı hal ne acı ki ebkem (dilsiz) eyliyor gönlün dilini sahibi adına. Gönül kendi dilini konuşmayınca başka diller ortaya konuluyor haliyle.
Hakikate uyanmada, varlığı var edene vasıl olmada en kısa yol olarak görürler gönül erleri aşkı. Aşk bir vuslat vesilesidir. Vuslatın uzaması aşka şevk katar, aşıkı diri tutar. Aşk maden ki ulvi bir duygu, mademki onunla gönül teli kendince söyler, kendi olur. Benliğinden sıyrılır da erir mahbubu adına.
“Aşk imiş her ne var âlemde İlim bir kîl u kal imiş ancak.” diyor Fuzuli aşkı anlatırken.
Bedene duyulan ilginin yoğunlaştığı, haz kültürünün zirveleştirilerek tutkuya dönüştürüldüğü, cismani lezzetlerin tatmininin idealize edildiği her arzuyu aşk diye tarif edenler ne acıdır ki hiç de az değil ne geçmişte ne de günümüzde. Evreni kuşatacak kadar engin olan bu duyguyu, sadece bedeni ihtiraslara sarf etmek aşka yapılacak en büyük ihanet bekli de.
Aşk, bu dünyada bize ukba âleminden gönderilmiş ne latif bir his. O latif hisse gönlünü kaptırmışlar ebedi aşka ve ebedi aşıka varma gayreti taşıyorlarsa Yunus’un ifadesiyle;
"Yunus öldü diye sala verirler,
Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez."
Gerçek aşka yelken açmışlar asla ölmezler.
Halil YILDIRIM
25.09.2013